TEVBE 31 |
اتَّخَذُواْ
أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ
أَرْبَاباً
مِّن دُونِ
اللّهِ
وَالْمَسِيحَ
ابْنَ مَرْيَمَ
وَمَا
أُمِرُواْ
إِلاَّ
لِيَعْبُدُواْ
إِلَـهاً
وَاحِداً لاَّ
إِلَـهَ
إِلاَّ هُوَ
سُبْحَانَهُ
عَمَّا
يُشْرِكُونَ |
31. Onlar, Allah'ı
bırakıp alimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih'i rabbler edindiler. Halbuki
onlar, bir tek ilaha ibadet etmekten başkasıyla emr olunmamışlardı. O'ndan başka
ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları herşeyden münezzehtir.
"Onlar, Allah'ı
bırakıp alimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih'i rabbler edindiler"
buyruğunda geçen (ve alimler diye meali verilen): "el-Ahbar"
kelimesi, (...)'in çoğuludur. Bu ise, güzel söz söyleyen, düzenleyen ve güzel
açıklamalarda bulunmak suretiyle sözlerini yerli yerince oturtan kimse
demektir. "Türlü süslerle süslenmiş elbise," ifadesi de buradan
gelmektedir. Bu kelimenin tekilinin "ha" harfi esreli olarak; (...)
şeklinde olduğu söylenmiştir. Müfessirler ise, bu harfi fethalı okurlar.
Dilciler ise esreli okurlar. Yunus der ki: Ben bu kelimeyi hep "ha"
harfi esreli olarak iş itmişimdir. Buna delil ise, Arapların "alimin
mürekkebini" kastetmek üzere (...) demeleridir. Daha sonra bu kelimenin
kullanılışı çoğalarak sonunda mürekkebe de; (...) demeye başladılar.
el-Ferra der ki: Bu
kelimenin "ha" harfinin esreli okunuşu da üstün okunuşu da iki ayrı
söyleyişdir. İbn es-Sikkıt der ki: Esreli söyleyiş mürekkeb, üstünlü söyleyiş
ise alim anlamındadır.
"Ruhban:
Rahipler" kelimesi ise; (...): Korkmak'tan alınma "rahib"
kelimesinin çoğuludur. Rahib ise, Allah korkusunun bir kimseyi, insanları
gözönünde bulundurmaksızın Allah'a halis niyet ile yönelmeye ittiği ve zamanını
O'na ayıran, amelini O'na yapan ve O'nunla ünsiyet bulan kimse demektir.
"Onlar, Allah'ı
bırakıp ... rabbler edindiler" buyruğu ile ilgili olarak Meani'l-Kur'an'a
dair eser yazanlar derler ki: Onlar, alimlerini ve rahiplerini her hususta
itaat ettiklerinden dolayı rabbler konumuna çıkardılar. Nitekim Yüce Allah'ın:
"üfleyin, dedi. Nihayet onu bir ateş haline getirince ... "(el-Kehf,
96) buyruğu da bu kabildendir ki, ateş gibi yakınca demektir. Abdullah b.
el-Mübarek der ki: "Peki ya dini hükümdarlar ile Kötü alimler ve
rahiplerden (abid ve sofulardan) başkası mı ifsad etti ki?"
el-A'meş ile Süfyan,
Hubeyb b. Ebi Sabit'ten, o da Ebu'l-Bahteri'den rivayetle derler ki:
Huzeyfe'ye, aziz ve celil olan Allah'ın: "Onlar Allah'ı bırakıp
alimlerini, rahiplerini ... rabbler edindiler" buyruğu hakkında onlara
ibadet ettiler mi diye sorulunca o da şöyle demişti: Hayır, fakat bunlar
ötekilere haramı helal kıldılar, ötekiler de onu helal bellediler. Onlara,
helalı da haram kıldılar, onlar da onu haram diye bellediler.
Tirmizi de Adiy b.
Hatim'den şöyle dediğini rivayet eder: Boynumda altından bir haç bulunduğu
halde Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna vardım, şöyle buyurdu: "Bu da ne
oluyor Ey Adiy? Şu putu üzerinden at." Onu, et-Tevbe Süresi'nde:
"Onlar Allah'ı bırakıp alimlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih'i
rabbler edindiler" buyruğunu okurken dinledim, sonra şöyle buyurdu:
"Onlar bunlara ibadet etmiyorlardı. Fakat kendilerine bir şeyi helal
kıldıkları vakit onu helal belliyorlar ve bir şeyi haram kıldıkları vakit de
onu haram belliyorlardı." Tirmizi dedi ki: Bu, garip bir hadistir. Ancak,
Abdusselam b. Harb yoluyla bilinmektedir. Gutayf b. A'yen ise, hadis
rivayetiyle bilinen birisi değildir.
"Meryem oğlu
Mesih" buyruğunda geçen "Mesih" kelimesinin türeyişi ile ilgili
açıklamalar Al-i İmran Süresi'nde (45. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Mesih: Alından akan ter demektir. Sonraki (müteahhir) şairlerden birisi şu
beyitlerinde bu hususu güzelce dile getirmiştir: "(Şimdi) sevin, yakında
hüzünlere alışacaksın Haşre ve Mizana tanık olacağında
Ve alnından mesih (ter)
akıp gittiğinde Yerde akıp giden su arkları gibi."
en-Nisa Süresinde (171.
ayette) Hz. Mesih'in annesi Hz. Meryem'e izafe edilmesinin anlamına dair
açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN